Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi’nden Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Aslıhan Dönmez, doğum yapan kadınların yüzde 80’inde lohusa sendromu görüldüğüne dikkat çekiyor.
Lohusa sendromu ile doğum sonrası sendromunun karıştırılmaması gerektiğini belirten Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Hastanesi’nden Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Aslıhan Dönmez, “Lohusa sendromu, doğumdan sonra kendini mutsuz, gergin, kaygılı hissetme, sık ağlama isteği, uykuya dalma güçlüğü ve iştah kaybı gibi belirtilerin eşlik ettiği durumdur. Genellikle doğum sonrasındaki ilk iki haftada yoğun yaşanır ve ilk birayda kendiliğinden sonlanır. Dolayısıyla herhangi bir profesyonel yardım gerektirmez. Bu süreyi aşan durumlar daha ciddi bir klinik tablo olan doğum sonrası depresyonun geliştiğini düşündürmelidir. Doğum sonrası depresyonda belirtiler annelik hüznüne göre daha şiddetlidir, bebeğe karşı ilgi kaybı, kendine ve/veya bebeğe zarar verme düşünceleri eşlik eder. Böyle bir durumda mutlaka acilen bir psikiyatriste başvurmak gerekir.”
Aşırı mükemmeliyetçi anneler risk altında
Doğum yapan kadınların yüzde 80’inde lohusa sendromuna rastlanıyor. Özellikle geçmişinde depresyon öyküsü olan, stresli yaşam olayları bulunan, aile ve sosyal desteği yetersiz olan, bebeğin sağlık durumunda bir sorun olan, ‘zor’ bir bebeğe sahip olan annelerde annelik hüznü daha sık görülür.
Sosyal destek önemli
Lohusa sendromunun atlatılmasında sosyal destek oldukça önemli. Bu destek, hem psikolojik anlamda hem de bebeğe bakım anlamında verilmelidir. Annenin kendine de kısa da olsa vakitler ayırması için imkân yaratılabilir. Doğum sonrası depresyon durumunda şüphe ediliyorsa mutlaka vakit kaybetmeden bir psikiyatriste başvurulmalıdır. Sonuç olarak yeni anneler bu durumda kendilerini yalnız hissetmemeli. Doğum yapan birçok annenin aynı sorunlarla karşı karşıya kaldığı ve geçici bir durum olduğu hissettirilmelidir.
Ayrıca mükemmeliyetçi, kaygılı, kendini aşırı eleştiren, kendine güveni az olan kişilik yapısı da lohusa sendromu gelişimi açısından risk etkenidir.